Hutopia.net internet sitesini -ara sıra bile olsa- takip ediyorsanız, sitede güncel politika ile ilgili yazılara asla yer verilmediğini fark edersiniz. Dolayısıyla okumakta olduğunuz bu yazının politik bir yazı olmadığını baştan belirtmemiz-hatırlatmamız- gereğini duyuyoruz.

15 Temmuz gecesi, Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçerken İstanbul’daki Boğaz Köprüsü’nün tanklarla kapatılmasına, Büyük Millet Meclisi’nin F-16 uçakları ile vurulmasına, TRT’den darbe bildirisi okunmasına tanıklık etti.

15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminden sonra Türkiye’de pek çok değişiklik oldu. Ülkemizde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. Darbe girişimine kalkışan silahlı kuvvetler mensuplarının profilleri dikkatle incelendiğinde, darbe girişiminin arkasındaki esas gücün FETÖ terör örgütü (Gülen yapılanması) olduğu sonucuna varmak çokda zor olmadı iktidar partisi AKP açısından.

Hükümet ve –  iktidar partisi AKP Darbe girişiminden hemen sonra OHAL’in ilan edilmesiyle birlikte, başta kamu kuruluşlarında olmakla birlikte FETÖ’ye (Fethullahçı Terör Örgütü) karşı -haklı olarak- çok ciddi bir mücadele başlattı. Belirli kriterler belirleyerek, bu kriterler kapsamında terör örgütüne destek vermiş olduğu düşünülen kamu çalışanlarını görevden uzaklaştırdı, memurluktan ihraç etti, pek çoğunuda tutukladı. Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) binlerce kamu çalışanı,silahlı kuvvetler mensubu, öğretmen, polis, doktor vs.. memurluktan ihraç edildi.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçen 15 Temmuz darbe girişimi ile bu bilgilere internetten yapabileceğiniz kısacık bir araştırma sonucunda bile zaten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Gelelim bizim bu yazımızın esas konusuna,

Darbe girişiminden hemen sonra devlet tüm bakanlıklara, tüm kamu kuruluşlarının idari amirlerine kurumlarında görevli olan ve fetö’cü olduğunu düşündükleri isimleri bildirmelerini istedi. Tam da bu noktada maalesef FETÖ ile haklı mücadele bizce -büyük oranda- zarar gördü. Kamuda kurum amirleri aldıkları talimatı ele geçmiş bir fırsat bilerek, çoğunlukla kişisel husumet ve başka keyfi sebeplerle, kurumlarında artık görmek istemedikleri memurların, çalışanların isimlerini vererek onların kamudan ihraç edilmelerini sağladı.

Bu durum pek çok bakanlıkta, pek çok kamu kuruluşunda yaşandığı gibi sağlık bakanlığı bünyesindeki kamu hastanelerinde de yaşandı. Başta doktorlar olmak üzere pek çok sağlık çalışanı, “fetö kriterlerine” takıldılar ve ihraç oldular, kimileri hapiste.

Bu kriterleri şöyle bir hatırlamak gerekirse,

1/ Bank Asya’da hesabın olması ya da bu bankadan kredi çekmek, kredi kartına sahip olmak,

2/ ByLock adlı şifreleri haberleşme programını kullanıyor olmak, cep telefonuna indirmiş olmak.

3/ Sosyal medyada örgütü (FETÖ) destekleyici paylaşımlarda bulunmuş olmak.

4/FETÖ ile bağlantısı olan Dernek ve Vakıflara üye olmak.

5/ Terör örgütüne ait okul ve dersanelerde okuyan evlatlarının olması.

6/ Örgütün sohbet toplantılarına katılmak

Bu kriterlerin bir ya da birden fazlasına uyan kamu çalışanlarının bir bölümü ihraç oldu, bir bölümü tutuklandı ancak bir kısmına hiçbirşey olmadığı gibi ya halen görevinin başında ya  terfi aldı, ya da görevine iade oldu.

Tabi bir de bu kriterlerin hiçbirine uymayan, uzaktan yakından âlâkası olmayan insanlar- sadece amirleri isimlerini verdiler diye-  ihraç oldular ki belkide işi en zor olan onlar. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz fetö mensubiyet kriterlerini taşıyanlar en azından “pişmanım”, “bilmiyordum”, “arkadaşlarımın ısrarıyla üye oldum”, “çocuğumun iyi bir eğitim almasını istedim” vs.. gibi bahanelere sığınabilirler, bu şekilde savunma yaparak (ve/ veya ciddi bir torpil bularak) görevlerine iade bile edilebilirler, nitekim öyle oldu. Lakin hiçbir kritere uymayıp tamamen haksız yere görevinden ihraç edilen kamu personelinin kendini aklayabilmesi, görevine dönebilmesi o kadar zor ki.

“Pişmanlık” duyabilecekleri bir şeyler yok ortada, bununla birlikte hiçbir kritere uymuyor olmaları durumlarını daha da “şüpheli” yapıyor. Hiçbir kritere uymadığı halde ihraç olmuş memurlar -olayın maddi boyutunu bir kenara bıraksak bile- kendilerine güvenecek avukat bulmakta zorlanıyorlar. Hoş artık avukatlık bir durumda yok zaten bu memurlar için, tek yapmaları gereken OHAL Komisyonundan çıkacak sonucu beklemek.

“Komisyon benim dosyamı doğru düzgün incelerse, nasılsa iade edilirim, masum olduğum anlaşılacaktır elbet..” düşüncesinin aşırı iyimser bir düşünce olduğunun farkındadır bu mağdurlar. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, pek çok kamu kuruluşunda, FETÖ’cülüğün, tarikatçılığın, devleti soymanın, yolsuzluğun ve menfaat ilişkilerinin halen geçer akçe olduğunu bilmektedirler. Tepedeki FETÖ’cülere, soygunculara dokunamayan sistemin kendilerini nasıl aklayacağını kara kara düşünürler ama ümit dünyası işte belki OHAL Komisyonu onları aklayacaktır hakkaniyetli davranarak.

İster seçim öncesi ister şimdi, hangi siyasi parti mensubu olrsa olsun, hangi cumhurbaşkanı adayı olursa olsun, KHK’larla kamudan haksız yere ihraç edilenler ülkemizin en kolay ve çabuk unutulmuş olan kitlesi. Suriye’li mülteci çocukları, eziyet görmüş hayvanlara şefkat gösterenler tarafından bile unutulmuş bir kesim artık. Onlar toplumsal hafızadan tamamen silinmiş bir kesim.

Seçimlerden aylar önce, Ak Parti milletvekili Şamil Tayyar, FETÖ’cülükle suçlanan kişileri aklamaya yönelik “FETÖ BORSASI”ndan bahsetmişti. Sonrasında seçimlerde milletvekili adayı bile olamadı.

Yeni Türkiye’nin ilk başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün akşam yapmış olduğu balkon konuşmasında “Terör Örgütlerinin üzerine çok daha kararlı şekilde gideceğiz” ifadesini kullandı. Bu açıklamanın Sağlık Bakanlığı için de geçerli olmasını ve unutulanların da bir an önce hatırlanmasını diliyoruz.

Yurtdışında ve özellikle de Almanya’da FETÖ yapılanması hakkında SETA tarafından yapılmış olan çok geniş kapsamlı bir araştırma/inceleme bulunmakta, görüntülemek için tıklayınız.