Lisede fransızca eğitim veren bir okula gidip gitmemiş olmanız o kadar önemli değil. Edebiyata merakınız varsa ve kitap okuyorsanız Fransız Edebiyatı dendiğinde, aklınıza gelecek olan yazarlar (ve eserler) La Fontaine (fabller), Honoré de Balzac (Vadideki Zambak ve Goriot Baba), Victor Hugo (Sefiller), Alexandre Dumas(Monte Kristo Kontu, Üç Silahşörler) Gustave Flaubert (Madame Bauvary), Emile Zola (Germinal, Nana), Albert Camus (Yabancı), Marcel Proust (Kayıp Zamanın İzinde), Jean Paul Sartre (Sözcükler), Chateaubriand ( Mezar ötesinden Hatıralar) ve burada bahsetmediğimiz daha nice yazar ve eserler olacaktır. Fransız Edebiyatı veya başka bir şekilde ifade edicek olursak “Fransız Edebiyatı Klasikleri” dünyanın her yerinde okunan, okutulan eserlerdir. Ayrıca bu eserler muhtemelen yayınevi ve matbaası olan her ülkede, her dile çevirilmiştir.

Günümüzde Marc Lévy, Jean-Marie Gustave Le Clézio, 2014 yılında Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Patrick Modiano sadece Fransa’da değil tüm dünyada ilgiyle okunan yazarlar. Bunlara Jean Christophe Grangé’yi de ekleyebiliriz. Edebiyat muhtemelen Fransa’nın en iyi ihracat ürünlerinden biri. Sadece ülkemizde bile her sene pek çok fransız romanı dilimize çeviriliyor.

Vernon Subutex 3 ciltlik bir roman. Yazar Virginie Despentes Vernon Subutex 1 yayınlandığında 2. cildi yazmakla uğraşıyor ama bir 3. cildin olabileceğine kendiside pek ihtimal vermiyor. 2. cilt yayınlandığında daha henüz 3. cildi yazmamış ama hikayeyi bir “üçleme” olarak bitirmek istediğine karar veriyor Virginie Despentes. Bu kararda ilk 2 cildin ticari başarısınında bir etkisi vardır kuşkusuz.

VERNON SUBUTEX üçlemesi ile birlikte uzun yıllardır görülmeyen bir olaya şahit oldu Fransız Edebiyat dünyası. Bir romanın (hatta 3 roman diyebiliriz) hem büyük bir ticari başarı elde edip hem de edebiyat eleştirmenleri tarafından ayakta alkışlanmasına şahit olduk yazar Virginie Despentes’ın son eseri ile. 2017 yazında yayınlanan 3. cildini Fransa’nın tüm tatil beldelerinde, tüm şezlongların üzerinde görmek mümkündü. 3. kitap bir nev’i fransız edebiyatının “despacito”su olmuştu.

 

Vernon Subutex üçlemesinin yazarı Virginie Despentes

Vernon Subutex üçlemesi daha şimdiden (tıpkı Matrix üçlemesi gibi) yeraltı edebiyatının klasikleri arasına girmiş bulunuyor. Gerek karakterler, gerekse romanın yaşadığımız dönemin ruhunu çok iyi anlatması, üçlemede kulanılan müzikal referanslar(*) üçlemenin  “kült kitap” kategorisine girmesini sağladı. Üçlemenin “hipster”lar tarafından da çok beğenildiğini söylemek lazım.

Vernon Subutex şimdilik sadece İngilizceye çevirildi, başka dillere ve türkçeye ne zaman çevirilecek onu şimdiden kestirmek zor.

Vernon Subutex’in herhangi bir cildini okurken yazar Virginie Despentes’ın aralara sıkıştırdığı o kadar müzikal referans var ki, her 4 sayfada bir, bir ara verip sözü geçen o şarkıyı dinlemek istiyorsunuz romandaki kahramanların dünyasına girebilmek için.

David Bowie, Leonard Cohen, Cure, Johnny Cash, Madonna’dan tutunda, Albert King, Noir Désir,Die Antwoord, Janet Jackson, Britney Spears’e oradan Lou Reed, The Doors, Buddy Holly, Prince ve Bootsy Collins’e ‘e kadar son derece sofistike ve eklektik bir “playlist” çıkıyor karşımıza.

Üçlemenin baş kahramanı ve kitaba ismini veren Vernon Subutex’in Dj olduğunu düşünürsek eserde playlistin bu kadar önemli bir yeri olması kaçınılmaz. Romanın ana kahramanı Vernon Subutex mi yoksa -spoiler vermek gibi olmasın ama- müziğin ta kendisi mi o ayrı bir tartışma konusu.

Üçlemeyi bitirdiğinizde karmaşık duygular içinde oluyorsunuz ama genel olarak yoğun bir iyimserlik havasına giriyorsunuz. “Başka bir gelecek mümkün” modunda oluyorsunuz.

Hikaye Fransa’da geçiyor, Vernon Subutex 50’sine merdiven dayamış, müzik mağazası daha doğrusu bir plak dükkanı olan bir müziksever. Gel zaman git zaman dijital platformların ortaya çıkmasıyla millet plak almamaya başlıyor. Vernon için işler yolunda gitmiyor, önce mağazasını kapatmak zorunda kalıyor, sonrasında ev kirasını ödeyemediği için sokağa atılıyor. Kendisi için kaçınılmaz son olan sokakta yaşamaya başlamadan önce bir müddet kendisini misafir ettirmeyi başarabildiği bir kaç arkadaş buluyor Vernon.  Sokakta yaşamaya başlayarak bir insanın Paris’te görebileceği “dibi” görmüş oluyor mu, yoksa bu süreç “yepyeni” bir başlangıcın mucizevi işareti mi? Vernon bir “kaybeden” mi yoksa “seçilmiş” biri mi?

Birbirinden o kadar farklı karakterlerle karşılaşıyorsunuz ki 3 kitap boyunca, çok farklılar ama yolları Vernonun etrafında kesişiveriyor.

Eski porno yıldızından, üniversite hocasına, yönetici asistanından, yarı zamanlı dövmeci-yarı zamanlı barmaid kıza, dini, imanı para olan borsacıdan Vernon’un deli gibi aşık olduğu transa, sonradan kapanmış üniversite öğrencisine, Piyangodan para kazanıp bir gecede milyoner olan amcaya, pislik film yapımcısı ve onun ezik/beceriksiz ama babasının parası sayesinde sanat camiasında bir yerlere gelebilmiş oğluna ve anlaşılamamış dahi senariste, modern toplumlarda – ister Fransa olsun ister başka bir ülke- şehirli bazen üst bazen alt tabakadan, görebileceğiniz insan portreleri sunuyor bizlere kitabın yazarı Virginie Despentes.

Tüm karakterlerin tek bir ortak özelliği hepsininde bir “arayışta” olmaları. Hayatta aradıklarını bulamamış, bir anlam arayışında olan, farklı bir şeylerin, hayatlarına anlam verebilecek bir şeylerin olmasını bekleyen tipler hepsi.  Ayrıca hepsi içinde bir miktar “marjinallik” barındırıyor. Karakterleri biraz “Kadıköy Marjinalleri”ne benzetebiliriz. Ama onlar Kadıköy’de değil Vernon Subutex’in karargahı olan Paris’in kuzeyindeki “Buttes Chaumont” parkında bir araya geliyorlar. “Kurtuluşu” müzikte ve Vernon’da arıyorlar. Mucizenin nasıl gerçekleşeceği kitapta gizli.

 

Vernon Subutex üçlemesinde geçen şarkılardan bir kaçı: