18 Nisan Pazartesi pek çok İstanbullu için sıradan bir gündü. Puslu, hafif yağışlı ama son yıllarda Nisan ayının ortaları için alışılmışın aksine oldukça soğuk bir gündü. Öğrencilerin okul bitince, çalışan kesimin mesai sonunda, fazla vakit kaybetmeden
eve dönmek isteyeceği bir gündü.

Peki bu soğuk ve yağışlı havada öğleden sonra bir grup insanı Boğaziçi Üniversitesi güney kampüsüne Boğaziçi Üniversitesi Kültür merkezi (Albert Long Hall) önüne sürükleyen ne olabilirdi ?

 

Moleküler Biyoloji tahsili görmüş ve eğitimci kimliği taşıyan biri olarak benim şahsen buna cevabım çok netti : Yaşayan bir efsaneyi dünya gözüyle görmek ve DNA?nın yapısını açıklayarak yalnız tıp veya biyoloji değil, tüm bilim için tarihin en önemli
buluşlarından birini gerçekleştiren ABD?li bilim adamı James Watson’un konferansını dinlemekti.  James Watson bugün Boğaziçi Üniversitesinde bir seminer verecekti.
BÜYÜK KEŞİF

20inci yüzyılın en büyük keşfi olarak görülen, “DNA’nın çift sarmal yapısını çözümleyen kişilerden biri” olan James Watson her ne kadar son yıllarda bilimsel çalışmalarından ziyade, yaptığı çeşitli açıklamalarla ve sebep olduğu bazı polemiklerle gündeme gelse de öyle sanıyorum ki bundan yüzyıllar sonra bilim tarihcileri 20. yüzyılı incelediklerinde James Watson ve Francis Crick isimleriyle anılan “DNA’nın çift sarmal yapısının çözümlenmesi yüzyılın ve tüm zamanların en önemli keşiflerinden bir olarak değerlendirilmeye devam edecektir. DNA’nın çift sarmal yapısının keşfi, hayatın gizemi ile ilgili çok heyecan verici yeni perspektifler yeni ufuklar ortaya çıkarmakla beraber, hemen akabinde 20. yüzyılın ikinci yarısında ve 21. yüzyılın başında Biyoteknoloji, Gen Mühendisliği ve Gen tedavileri ve de en son olarak 21. ve sonraki yüzyıllara damgasını vuracak gibi görünen
“Sentetik Biyoloji”  gibi bilim kurgu ögeleri taşıyan konuların gelişmesine neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.

 

Maalesef konferansın başlamasından çok önce salon dolmuş Albert Long Hall kapısında izdiham yaşanıyordu. İçeri giremeyeceklerini anlayan üniversite ve lise öğrencileri, lise biyoloji öğretmenleri (Erzurum’dan sırf bu konferansı dinleyebilmek için geldiğini söyleyen insanlar kapıda bekliyordu!) Hemen yanda kurulmuş olan barkovizyonun önünde yerlerini almaya başlamışlardı.

PROTESTO

İçeri giremeyip James Watson ile aynı havayı teneffüs edememe gerçeğini kabullenmiş bu kitlenin yanında, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim bir grup genç “Bilkent dışarı, Boğaziçi içeri ” diye slogan atıyorlardı. Sanırım James Watson’ın Türkiye’ye gelmesine büyük katkıları olan kuruluşlardan biri de, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ile birlikte Bilkent Üniversiyesiydi. Bu önemli katkının karşılığı olarak, Bilkent Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencilerine konferans salonunda önemli sayıda yer ayrılmıştı. En azından protestocu öğrencilerin tepkilerinden bu sonuç ortaya çıkıyordu.  Protestoların bir diğer boyutu da barkovizyon düzeneğinin etrafına tutturulmuş kartonlardan okunabiliyordu. ?WATSON, say no to homophobia?, ?do not abuse science? gibi son dönemde James Watson’un yanlış anlaşılmaya çok müsait ya da bir diğer popüler deyişle ?talihsiz? açıklamalarına gönderme yapılıyordu bu yazılarda.

 
GÖRÜNTÜ VAR SES YOK

Ve nihayet beklenen an geldi ve  Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Özçaldıran ve sonrasında üniversitenin Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü öğretim üyesi ve aynı zamanda NDAL (Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı) direktörü olan Prof. Dr. Nazlı Başak söz aldıktan sonra James Watson kürsüye çağrıldı. James Watson kürsüye çıkar çıkmaz soğukta ve gitgide artan yağmur altında bekleyenler büyük bir hayalkırıklığı yaşadı. O ana kadar çok iyi işleyen ses sisteminde bir sorun yaşandı ve ses kesildi. Bizler yaklaşık 10 dakika James Watson’ı izlemekle yetinip neler söylediğini tahmin etmeye çalıştık. Sonrasında sorun çözüldü ve ses geri geldi.

GENETİK ADALETSİZLİK

Kitaplardan okuduğumuz  DNA’nın çift sarmal yapısının çözümlenmesini Watson’un ağzından dinlemek çok keyifliydi. Öyle sanıyorum anlattıkları genelde dinleyici kitlesi tarafından zaten bilinen şeylerdi ancak bunları bizzat James Watson’dan dinlemenin verdiği keyif tarifsizdi. Şahsen konuşmanın beni en çok etkileyen bölümü ?Genetic injustice?- genetik adaletsizlikten bahsettiği bölümdü. James Watson son yıllarda genetik alanında sıkça tartışılan Genetik ? Çevre etkileşimi üzerinde dönen tartışmalara kendi açısından noktayı koydu. Watson’a göre sağlığımızı, zekamızı ve hatta davranışlarımızı çok büyük oranda
Genetik yani DNA’mız belirliyordu. Çevrenin bunlara etkisinin sanıldığından çok daha az olduğunu düşünüyordu James Watson.

?BANA NAZİK OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ?

James Watson’un sunumu bitirmesiyle birlikte, soru ve cevaplara geçilmeden önce, ülkemizde akademisyenlerde çok nadir olarak ancak politikacı ve devlet adamlarında asla göremeyeceğimiz bir espri anlayışı ve alçak gönüllülükle ?bana istediğiniz her şeyi sorabilirsiniz, soru sorarken bana nazik olmak zorunda değilsiniz, aksi takdirde hiç eğlenceli olmaz? diye seslendi. Sorulan sorular güzel olmakla birlikte oldukça ?klişe? sorular idi. Sorulara verdiği cevapları dinledikçe, bay Watson’un bugün de, gençliğinde de son derece ?muzip? biri olduğunu biraz daha iyi anlıyordum.

Soruların da bitmesiyle salonda büyük bir alkış koptu. Bu arada dışarıda, konuşmanın başında barkovizyonun önündeki heyecanlı kalabalık yerinde -yağmur ve soğuğun da etkisiyle ? 20-30 kişilik sadık bir dinleyici kitlesi kalmıştı. Bu dinleyici kitlesini düşünen onlar için endişelenen yine bay James Watson’du. Kürsüde mikrofona çok yakın değildi ama ?dışarıdakiler? ifadesini kullanarak Prof. Dr. Nazlı Başak’a birşeyler söyledi bunun üzerine Nazlı Hoca içeride küçük bir ikram olacağını dışarıdakilerinde içeri gelebileceğini söyledi.  Kapıdaki güvenliği aşmak konferans bittikten sonra bile güç olsa da sonunda başarıp içeride biraz ısınıp sıvı ihtiyacımızı giderebildik.

 

GÜLE GÜLE BAY WATSON

Sonuç olarak herşeye rağmen hepimiz Boğaziçi Üniversitesi’nden keyifli olarak ayrıldık. Dünyaya mâl olmuş Nobel ödüllü bir bilim adamını dinlemiştik ne de olsa. Bu İstanbul’da her gün olan bir şey değildi.

Dönüş yolunda kendi kendime bazı sorular soruyordum,  acaba önümüzdeki 50-100 yıl içinde DNA’nın çift sarmal yapısı kadar önemli canlılar dünyasını ilgilendiren büyük bir buluş olabilecek mi ? Böylesine önemli bir buluşun sahibinin ülkemizden biri olma ihtimali yüzde kaç olabilir ?

James Watson’un Türkiye’ye gelmesinde katkısı olan herkese ve tüm kurumlara sonsuz teşekkürler.