Pandemi sürecinde corona virüsünün yayılmasına karşı ülkeler pek çok önlem almaya devam ediyot. Benim en çok ilgimi çeken haber parklarda, sokaklarda maskesiz dolaşan, sosyal mesafeye uymayan, sokağa çıkma yasağına uymayan vatandaşları polisin dronlarla takip ederek belirlemesi, ikaz etmesi ve akabinde onlara ceza kesmesi oldu. Kurallara uymayan vatandaşların dronlarla polisler tarafından takip edilmesi haberi bana 1988 yapımı “They Live” yani türkçe adıyla “Yaşıyorlar” filmini hatırlattı.

They Live filminde ülkeyi yönetenlerin gerçek yüzünü ve verdikleri sübliminal mesajları halk doğrudan göremiyor.

Filmin tamamını anlatacak değilim. Ancak filmin bir sahnesinde dron tipi bir teknoloji sayesinde “polis”, kanun kaçağının yerini dron tarzı bir teknolojiyle tespit ediyor ve kanun kaçağı silahıyla dronu imha ediyordu.

Z kuşağının fazla bilmediği bir filmdir They Live, seyredip eski ve demode bulabilirler, otoparktaki efsane dövüş sahnesi hariç.

Bazen siyah gözlükler gerçekleri görmenize yardımcı olur.

John Carpenter’ın yönetmen koltuğuna oturduğu film çok küçük bir bütçe ile çekilmiş olmasına rağmen kapitalist sistemin ve medyaların insanları itaat etmeye zorladığı bir sistemi eleştiren özellikle sol görüşlü kesimde kült film ilan edilmişti.

Bu absürd fimde uzaylılar dünyayı istila etmiş (uzaylıların fimde egemen sınıfları temsil ettiğini de düşünebiliriz) ve yönetici pozisyonlarını onlar ellerine geçirmiş bulunuyorlardı. Gariban, emekçi kitleler ise onlara itaat etmekten ve karın tokluğuna yaşamaya mahkum olmaktan başka bir seçenekleri yoktu.

Uzaylı misafirlerin en büyük sıkıntısı gerçekten görünüşlerin çok çirkin olmasından dolayı insan gibi görünebilmek ve aptallaştırıp yönetmek istedikleri sıradan insanlara normal insan gibi görünebilmek için televizyon yayın istasyonlarının yaydığı sinyalleri kullanıyorlardı. Siyah gözlükler onların foyasını ortaya çıkarana kadar..

Filmin kahramanı, inşaatlarda amelelik yapan ana karakterimiz bu sisteme başkaldırıp birazda bazı tesadüflerin sonucunda dünyayı bu uzaylı istilasından ve hükümranlığından kurtarmak üzere boyundan büyük işlere kalkışacaktı.

Bugün pandemi ile mücadele aracılığıyla, polislerin kurallara uymayan vatandaşları yakalaması, onlara para cezası vermesi haricinde en çok rahatsız eden süreç medyanın, basın yayın organlarının, kameraların, bir porno kamerası şeklinde kurallara uymamış olan vatandaşlara “neden maske takmadınız? Neden sokaktasınız? Neden kurallara uymadınız?” sorularıyla polis devletine hizmet ettiğini görüyoruz. Bireylerin kişilik haklarını hiçe sayarak ceza yiyen insanların yüzlerine zoom yaparak “habercilik yapan gazetecileri” ana haber programlarından gördükçe bir kült film olan “They Live”in yönetmeni John Carpenter’ın bile bu kadarını hiç bir zaman hayal edemeyecek olduğunu görebiliyoruz.

Eğer polislerin ceza kestiği vatandaş haberi yoksa o zaman canlı yayında “evet İstanbul’da sokaklar meydanlar ana arterler gördüğünüz gibi bomboş” tarzında televizyon tarihine geçebilecek cinsten büyük habercilik enstantaneleri görebiliyorsunuz ekranlarda, ana haber bültenlerinde.

They Live yani Yaşıyorlar filmine dönecek olursak “kötü adamların” kol saatleri sayesinde birbirleriyle iletişime geçmek gibi imkanları var yani bir nevi günümüzün akıllı saatleri gibi, bu saatler aynı zamanda istedikleri zaman “kaybolmalarına” imkan tanıyor, birdenbire ortadan kaybolabiliyor kötü adamlar.

Filmin teknolojik açıdan geleceği görebilmiş olması hayranlık verici elbette, ancak bunun They Live’in “kült” bir film olmasında büyük bir payı olduğunu düşünmüyorum.

Bugün televizyon kanallarının, televizyon yayınlarının kasıtlı ve güdümlü olarak insanları aptallaştırmak, sersemletmek ve sağlıklı düşünmelerini engellemeyi amaçladığını düşünüyorum ve bunu söylerken sadece Acun medyadan bahsetmiyorum. Bugün geldiğimiz noktayı They Live filmini yöneten ve senaryosunu yazan John Carpenter’ın bile hayal edememiş olduğunu söyleyebiliriz. Otoriteyi katiyetle sorgulamayan, sorgulanması istenmeyen, her koşulda otoriteye itaat edecek olan tek bir birey tipinden oluşan toplumların şekillenmesinde en büyük görevin medyaya ait olduğunu hem filmde hem bugün görebiliyoruz.

Film sürprizlerle dolu ama gayet tabi kötü adamlarla işbirliği yapan gazeteci illaki var.

Sanırım bu yüzden They Live yani Yaşıyorlar daha çok uzun bir süre kült bir film olmaya devam edecek.

Televizyonlarda hiç Julian Assange ile ilgili bir habere rastladınız mı?