Sinan Eren – Doğrusu bir fransız lisesi mezunu olarak, üniversitenin özellikle ilk yılında her türlü zorluğu kolaylıkla atlatabileceğimi düşünerek gitmiştim biraz da Amerika?ya. Ne de olsa en zorunu yapmıştım lisede, hem de fransızca(!). SAT sınavlarındaki matematiğin kolaylığından ve lisede gördüğüm matematik, fizik, kimya, biyolojide aldığım altyapıyla zaten 1-0 önde başlıyorum(!). Amerikan okulları da çok fransızlara göre çok daha rahatmış, rahat rahat okuruz derdim. Ancak dönem başlayıp, dersler hızlanınca duvara toslamış gibi oldum doğrusu. Derste gördüğüm kimyanın, fiziğin, lisede gördüğümle pek alakası yoktu. Amerika?da çok daha pratiğe dayalı bir eğitimle karşılaştım. Üstelik lisede ne yazık ki hiç altyapımın da olmadığı bir dersle karşılaştım: Matlab (bilgisayar programlama dersi. Teknik alanda C/C++, Fortan?a alternatif). Matlab projeleri ile birlikte zorlu bir ilk dönemin ardından Amerika?daki akademik hayatın ve üstelik yüksek rekabetin hiç de kolay olmayacağını anlamıştım sonunda? Herkesin (hatta freshmen- 1. sınıf öğrencilerinin) bile üretmeye çalıştığı dinamik bir yapıda buldum kendimi. Öğrencilerden bazıları profesörlerin araştırma projelerinde yer almakla beraber okul içinde de çalışıp ailelerinden aldıkları ve yetersiz gördükleri paraya takviye yapıyorlar. Tabii bu kadar yoğunluk zaman yönetimi geliştirir. Derslerde hemen hemen bu prensibe göre işleniyor. Teoride vakit kaybedilmiyor, konular hızlı geçilip pratiğe yöneltiliyor? Gördüğüm birkaç mühendislik dersinden profesörlerin öğrencilerden çok şey beklediği konusunda gidecekleri uyarayim ve sık sık, öğrencilerin pratik zekası ile baş başa bırakıldığı projelerle yüzleşmek de cabası? Küçük bir sınıfta bile isminizle hitap edilmesi öğrencinin akademisyen gözündeki değerini gösterir ve bu da herkese kolay kolay nasip olmaz.

Dönüp geçen seneye baktığım zaman sadece lisede aldığım matematiğin, üniversitede gördüğüm matematiğe biraz katkısı olduğunu söyleyebilirim.

Dil

Eğer bir Amerikan okulunda okumuyorsanız ve herhangi bir anglosakson ülkede birkaç sene geçirmemişseniz ve yaz okulu vs. gitmek imkanınız yok ise bol bol Amerikan dizisi izleyip İngilizce dinlemenizde fayda var. Yazarken her ne kadar belli bir seviyede yazabilseniz de, konuşmak ve günlük Amerikan İngilizcesiyle kendinizi ifade edebilmek kitaplarla kolaylıkla elde edilebilecek bir beceri değil. Türkçe?nin farklı bir dil ailesinden gelmesi de aksanımızın anlaşılmasını zorlaştırabilir. Ne yazık ki yabancı bir ülkeye gittiğimiz zaman o insanların farklı söz kalıpları olduklarını unutuyoruz da, aklımızdaki türkçe sözcükleri ingilizceye çeviriyoruz. Tabii bu deneme çok büyük bir ihtimalle karşınızdaki insanın size anlamamasıyla sonuçlanıyor. İyi ingilizce konuşmak için ingilizce düşünmek lazım, yoksa karşınızdaki esprinizi bile anlamayabilir.

 

Akademik olarak altı çizilmesi gereken ayrı bir konu da ders programının çok sıkı olması. Ancak bu öğrencinin araştırmalara uzak kalmasını teşkil edecek yoğunlukta değil. Eğer eğitimden gerçek anlamda verim almak istiyorsanız mutlaka araştırmalara/research (Gerek öğretmenlerin gerek ise kendi çabanızla yürüteceğiniz) atılmanızda fayda var. MIT, Harvard, Boston University?de öğrencileri teşvik için çok sık para ödüllü buluş/araştırma yarışmalarıyla karşılaşmanız, ayrıca buradan çıkacak uygun projelerin hemen ticarete konmasını sağlayacak eğitim görevlilerine de rastalamanız mümkün. Tabii bu tarz uygulamalara daha bir çok üniversitede de rastlanılabilir.

Nerede okumalı? Büyük Şehir mi Banliyö mü?

Araştırma yürüteceğiniz göz önüne alındığında büyük şehirlerde okumanız size daha büyük bir avantaj sağlayabilir. Örneğin Boston University şehir içinde, Harvard, MIT, Tufts, Northeastern, Babson ve daha birçok iyi üniversitenin arasında bulunur. Üniversiteler de rekabete ayak uydurmak için ister istemez kendilerini geliştirme çabaları içine girerler. Nitekim Boston University?de kampüse yeni binaların eklenmesi dışında, mühendislik bölümünde de yeni arayışlar içine girilmekte, üniversiteler arası yarışta geri kalınmayacağı duyurulmaktadır. Ayrıca büyük şehirler pek çok büyük şirket barındırır ve araştırmalarınıza daha rahat yatırım bulunmasına katkıda bulunur. Tabii bu şehir dışında bunların bulunmadığı anlamına da gelmez. Biz sadece faydalanacağınızı düşünerek olası bir ikilemi araştırma/yatırım açısından inceledik.

 

Yabancılarla İletişim ? Sosyalleşme

?Peki Amerikalılarla iletişim kurmak kolay mı? Peki ya başka uluslardan öğrencilerle? Yoksa Türkler hep bir arada mı takılır??

Eğer İngilizce seviyeniz karşınızdakiyle iletişim kurmanıza yeterli ise, evet hemen hemen herkesle arkadaşlık kurabilirsiniz, bu konuda da kimse kesin bir öngörüde bulunamaz. Ancak Amerikalılar sizi diğer uluslardan gelen öğrenciler kadar kolay anlayamayabilirler, bu da onların amerika dışında, ikinci dili ingilizce olan insanlarla ne kadar iletişim kurduğuyla orantılıdır.

Bunlar dışında farklı etnik grupların bir arada olduklarını görebileceğiniz gibi karışık gruplarla da karşılaşmanız mümkündür. Öğrencinin kimlerle arkadaşlık kuracağı büyük oranla öğrencinin kendisine ve tabii biraz da şansına bağlıdır.

 

Genede her şey öğrencinin isteğine bağlıdır. Burada anlatılanlar sadece çok sınırlı bir bakış açısına dayanır ve bir kişinin karar verirken daha bir çok etmeni göz önünde bulundurması lazımdır. Biz sadece Amerika’da Boston University’de geçirdiğimiz bir yılın ardından, karşılaştıklarımızı sizlerle paylaştık ve gidecekleri bazı konularda uyardık. Amerika’da okumayı planlayanlara ayrıca birkaç küçük tavsiyemiz var:

– Sosyal ilişkilerde çok rahat olun. Amerikalılar bir çok konuda bizden çok daha rahatlar.

– Amerikalıların günlük konuşma dillerini öğrenmeye gayret sarfedin.

– Bir çalışma düzeniniz olsun. Düzenli, disiplinli olmanız sizi bir adım öne taşıyacaktır.

– Mühendislik okuyacaklar çok da iyi bir bilgisayar altyapısı almadıklarını unutmamalı. Genelde her üniversite ilk senede farklı bir yazılımı öğretir.

– Araştırmalar çok önemli bir yer tutar. Bu önem göz ardı edilmemelidir.

– Derslerde detaylarda kaybolmayın. Genel resmi iyi çıkarın.

Tabii bütün bu tavsiyeler bizim sadece küçük bir hayat tecrübemize dayanır. Okuyucularımıza bu sayede az da olsa bir şeyler katmış olmayı umarız?