Türkiye?de 2011 Yılının Son İki Çeyreğinde Döviz Fiyatlarındaki Artış ve Para Politikalarına Genel Bir Bakış – Can Askan

A)Ödemeler dengesine monetarist bir yaklaşım

 

6 ayı aşan bir süredir TL?nin Dolar ve Euro karşısındaki değer kaybı hepimizin dikkatini çekiyor. Bu durum aslında bir çok şeyin habercisi. Bu yazıda ilk bölümde ödemeler dengesi üzerinden döviz kurlarındaki artışın nedenlerini ikinci bölümde ise Merkez Bankası?nın para politikalarını incelemeye çalışacağız.

Türkiye?de piyasalarda yüksek bir döviz talebiyle karşılaşıyoruz. Bu durumun şuanki ekonomik konjonktürde en basit açıklamasıyla cari açıktan kaynaklandığını söylemek çok da yanlış sayılmaz. Ödemeler dengesine kısaca göz attığımızda 2010 Ocak-Ağustos ayları arasında ?Cari İşlemler Hesabı? kalemi — 26 milyar dolarken bu rakamın bir yıl içerisinde 2011 Ocak-Ağustos ayları arasında — 54 milyara ulaştığını gözlemliyoruz. Böyle bir durumda mekanik olarak aklımıza ilk gelecek olan şey döviz rezervlerinin düşmesidir. [1]

Tam tersine bu bir yıllık geçen süreç içerisinde TCMB(Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) rezervlerinde bir iyileşme olduğunu görüyoruz. [2] Bu durum MB?nın zorunlu karşılık oranlarını aktif bir politika aracı kullanmasıyla ve rezerv biriktirme amacıyla ilgili. MB?nin Kasım 2011 tarihli Finansal İstikrar Raporu?na baktığımızda rezervlerin güçlendirilmesi amacı güdüldüğü de açıkça söyleniyor. Döviz rezervlerine baktığımızda 2009 yılının ikinci çeyreğinden 2011?in son çeyreğine kadar altın dahil dolar rezervlerinin yükseldiğini görüyoruz. [3] MB rezervlerini nasıl ve neden arttırmayı amaçlıyor ?

 

Bilindiği üzere küresel ekonomik konjonktürde bir çok dalgalanma MB?sını tüm bu ekonomik şoklara bir koruma amaçlı olarak rezerv biriktirmeye yönlendiriyor.

 

PPK?nın (Para Piyasası Kurulu) 4 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı ara toplantıda alınan karar ile 16 Eylül 2011 tarihinden itibaren, Türk lirası yükümlülükler için sağlanması gereken zorunlu karşılıkların yüzde 10?una kadar olan kısmının dolar/euro cinsinden sağlanması imkânını getirerek, 30 Eylül 2011 tarihinden itibaren bu oranı yüzde 20?ye, 28 Ekim 2011 tarihinden itibaren ise yüzde 40?a çıkarttı. [4] Bankalara sağlanan yükümlülükleri tahsis etme konusundaki bu kolaylık ya da bir başka deyişle sunulan bu yeni seçenek sayesinde MB?nin rezervleri yaklaşık 10 milyar dolar artış gösterdi. [5] Bu durum normal olarak piyasadaki dolar miktarını aşağıya çektiği için döviz fiyatlarında bir yükselişe yol açıyor.

 

Ödemeler dengesine monetarist yaklaşım cari açığın nedenini yerel para biriminin piyasa üzerinde bol olmasıyla açıklar. Bir ekonomide cari açık, yerel para biriminin bol olması ile açıklanır. Fertler ellerinde bulunan fazla parayı yabancı aktifler ya da ithal ürünler için kullanırlar. Sonuç olarak yerel para biriminin bolluğundan ötürü ülke içerisindeki faiz oranları düşüş gösterir, faizlerdeki düşüş ise yabancı sermayenin ülke dışına çıkmasına neden olur ve sonuç olarak ödemeler dengesinde bir bozulma meydana gelir. [6]

 

Türkiye?de istatistiklere göz gezdirdiğimizde, yukarda da belirttiğimiz üzere Cari İşlemler Dengesinde bir bozulma ile karşılaşıyoruz. 1 hafta vadeli repo faizine (politika faizi) baktığımızda 4 Ağustos 2011 tarihinde 50 baz puanlık bir düşüş yaşandığını görmek mümkün fakat gecelik borçlanma faizinde kısa vadedeki aşağı yönlü baskıları frenlemek için 350 baz puanlık bir faiz oranında bir arttırımına gidildiğini görüyoruz. [7] Son olarak enflasyon rakamlarına baktığımızda 2011 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yıl sonuna doğru enflasyon rakamlarında yukarı yönlü bir hareketliliğin olduğunu gözlemlemek mümkün. [8]

 

Tüm bu gelişmeleri incelediğimizde, ödemeler dengesine monetarist bir bakış açısının Türkiye?deki yukarda saydığımız gelişmelerle paralellik gösterdiğini görmek mümkün. Durumu biraz değerlendirmek istersek, MB?nın makroekonomik bir denge sağlamak için para politikalarını aktif olarak kullandığını görebiliyoruz.

 

B) Merkez Bankası?nın aktif para politikasına bakış

Ödemeler dengesindeki tüm bu olup bitenin monetarist yaklaşım çerçevesine nasıl oturduğunu gösterdikten sonra biraz da MB?nın uyguladığı aktif para politikalarına göz atmakta yarar var.

 

MB?nın döviz rezervlerini arttırma ve döviz alım/satım ihalelerindeki rolünün artışını özel sektördeki kısa vadedeki döviz pozisyonuyla da açıklayabiliriz. [9] Kısa vadede döviz ihtiyacı artan özel sektör bize MB?nın neden birinci çeyrekten bu yana döviz satım ihalelerinde yükseliş olduğunu açıklıyor.

 

İlk bölümde ödemeler dengesindeki bozulmadan kaynaklanan enflasyon riskinden bahsetmiştik. Bu enflasyon riskini tetikleyen etkenlerden birisi de kredideki büyüme. Türkiye?de 2009 yılının son çeyreğinden 2011 yılının son çeyreğine kadar kredilerde büyüme gözümüze çarpıyor. [10] İlk bakışta MB?nin şaşırtıcı bir biçimde para politikası olarak faizi kullanmadığını görüyoruz. Zorunlu karşılık oranlarındaki yükselişe bakarsak MB?nın zorunlu karşılık oranlarını kullanarak bir kredi frenlemesi yoluna gittiğini tahmin edebiliriz.

 

Türkiye?de tasarrufun GSYİH?ye oranına baktığımızda yüzde 13?e yakın bir seviye görmekteyiz. Sürdürülebilir bir gelişme modeli için ise yüzde 22-23 seviyelerinde bir tasarruf oranına ihtiyaç var. Bu anlamda Türkiye?de ekonomik büyüme yabancı sermaye girişlerine direkt olarak bağlı. Bu anlamda MB?nın faiz oranlarında yükseltilmeye gidilmesi ve bu yolla yabancı sermayeyi teşvik etmek anlaşılabilir bir durum.

 

TL?deki değer kaybının ödemeler dengesi dışında bir diğer nedeni de MB?nın bilinçli olarak TL?nin değerini düşük tutma çabası fakat burada tehlikeli olan durum MB?nın diğer ülkelere nazaran rezervlerinin düşük olması ve olası bir ekonomik şokda TL?nin değerinin kontrol edilememesidir. Bu anlamda MB?nın rezerv konusunda dikkatli olması ekonomik şoklara dayanıklılık anlamında oldukça önemli bir rol oynuyor.

 

Türkiye?nin ödemeler dengesinde iyileşmeler kaydetmesi ve bunun sonucunda cari açıkta belirli bir düşüşün sağlanması sadece Türkiye?de uygulanan para politikalarına bağlı değil. İhracatın yaklaşık yüzde 30?nun Avrupa?ya bağlı olduğu bir ekonomi Avrupadaki borç krizinden mutlaka etkilenecektir. [11]

 

Uygulanan para politikalarına bakılırsa12 2012 yılı için televizyonlarda duyduğumuz ?çift haneli büyüme? ve ?Türkiye en fazla büyüyen ekonomilerden? ifadelerini kullanamayacağız. [13] Aslına bakarsak 2008 yılı sonrası Türkiye?deki büyüme MB?nın para politikasında gevşemeye gitmesi ile oldukça bağlantılı. Türkiye iç talep üzerinden tüketerek büyüyen bir ekonomi modeline sahip olduğu için kredilerdeki olası bir daralma büyüme oranını doğrudan etkileyecektir.

 

Yukarıda belirttiğimiz üzere MB kredi büyüme hızını frenlemek için belli önlemler aldı. Kredi büyümesindeki bu frenlemenin asıl nedenini de artan ihtiyaç kredileri ve kredi kartı borçlanmalarıyla açıklayabiliriz. Kısacası kredideki büyüme GSYİH?nın yapısal olarak büyümesini destekleyici bir büyüme değil? Bu kredi daralmasından ve artan faiz oranlarından ötürü Türkiye?de 2012 yılı için iyimser büyüme tahminleri yapmak pek olası gözükmüyor.

 

Dipnotlar:

1) İthalatlar borç bölümüne yazılıyorsa, döviz rezervlerindeki düşüş alacak hanesinde olacaktır.

2) 12 milyar dolardan ? 6 milyar dolara bir yükseliş gözlenmektedir.

3) 65 milyar dolar dolaylarından 100 milyar dolara bir yükseliş gözlemlenmektedir.

4) Yüzde 10 oranda altın rezervi oluşturma hakkının tanınmış olmasını da gözden kaçırmamak gerek.

5) Merkez Bankası?nın rezervlerine bir çok ülke ile kıyasladığımızda rezerv miktarının fazla olmadığını dikkate

almalıyız.

6) Bu bozulma Sermaya Hesabı kalemindeki bozulmadan kaynaklanacaktır.

7) Aşağı yönlü baskıları frenlemek ifadesi birebir olarak TCMB Kasım 2011 Finansal İstikrar Raporundan alınmıştır. Ayrıca yapılan bu değişiklikte Türk lirasındaki değer kaybının ileri dönemlerdeki enflasyon beklentilerindeki görünümü etkilememesi de amaçlanmıştır diyebiliriz.

8.  TÜFE. Yaklaşık %4 ten %8?e varan bir enflasyon oranı gözlenmektedir. Faiz oranlarındaki arttırımının nedenlerinden birisi de enflasyonu frenlemek olduğunu söylemekte yarar var.

9) Kısa vade döviz pozisyonu 2010?da yüzde 0.1 iken bu oran 2011 yılında yüzde 13?e çıkmaktadır. Kısacası bu durum özel sektörün kısa vadede acil olarak dövize ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.

10) Bu durum aynı zamanda cari açığı da arttırmaktadır, bunun temel sebebi Türkiye?de iç talep üzerinden büyüme borçlanma ile finanse edilmektedir.

11) İhracatın yüzde 10?luk bölümünü Almanya oluşturmaktadır. Almanya?daki güven endekslerindeki düşüşe bakarsak Türkiye?nin ödemeler dengesi bu durumdan mutlaka negatif yönde etkilenecektir.

12) Para politikası olarak özellikle MB?nın kredileri zorunlu karşılık oranları ve faiz arttırımlarıyla frenleme yoluna gitmesi.

13) Büyümenin etkilenecek olmasını Merkez Bankası?nın belli bir süredir finansal istikrarı daha çok önemsemeye başlaması ile de açıklayabiliriz.